By 𓂆 Filistin Prensesi 🇵🇸 on Monday, 24 February 2025
Category: Hadis

Kadınların aklı ve dini eksiktir hadisini nasıl anlamalıyız? Resulullah (s.a.v) bu hadis ile ne ifade etmek istemiştir?

عن أبي سعيد الخدري رضي الله عنه ، قال: خرج رسول الله صلى الله عليه وسلم في أضْحَى أو فِطْر إلى المُصَلَّى، فَمَرَّ على النساء، فقال: «يا مَعْشَرَ النساء تَصَدَّقْنَ فإني أُرِيتُكُنَّ أكثر أهْل النار». فقُلن: وبِمَ يا رسول الله؟ قال: «تُكْثِرْن اللَّعن، وتَكْفُرْن العَشِير، ما رَأَيْت من ناقِصَات عَقْل ودِين أَذْهَبَ لِلُبِّ الرَّجُل الحَازم من إحدَاكُن». قُلْن: وما نُقصَان دِينِنَا وعَقْلِنَا يا رسول الله؟ قال: «ألَيْس شهادة المرأة مثل نِصف شَهادة الرَّجُل». قُلْن: بَلَى، قال: «فذَلِك من نُقصان عقْلِها، ألَيْس إذا حَاضَت لم تُصَلِّ ولم تَصُم». قُلْن: بَلَى، قال: «فذَلِك من نُقصان دِينِها».

 Ebu Said el-Hudri (r.a.)den rivayet edilmiştir: Resulullah (s.a.v) Kurban veya Ramazan bayramında namazgaha çıkmıştı. Bu sırada kadınlara da uğrayıp (onlara): Ey kadınlar topluluğu! Sadaka veriniz. Çünkü sizin, cehennemliklerin en çoğu olduğunuz bana gösterildi buyurdu. Onlar: Ey Allahın Resulü! Niçin öyle? dediler. Resulullah (s.a.): Laneti çokça yapar ve kocaya nankörlük edersiniz. İhtiyatlı ve tam akıllı bir adamın aklını; sizin kadar dini ve aklı eksik hiçbir kimsenin çelebileceğini görmedim buyurdu. Onlar: Ey Allahın Resulü! Dinimizin ve aklımızın eksikliği nedir? dediler. Resulullah (s.a.): Kadının şahitliği, erkeğin şahitliğinin yarısı değil mi? buyurdu. Onlar da: Evet dediler. Resulullah (s.a.): İşte kadının aklının eksik olması budur. Kadın adet gördüğünde namaz kılamaz ve oruç tutamaz, değil mi? buyurdu. Onlar: Evet dediler. Resulullah (s.a.): İşte bu da, dininin eksik olmasıdır buyurdu. (Buhari, Hayz 6, Zekat 47; Müslim, İman (80) )

İnsan bu hadisi ilk okuduğu anda burada geçen ifadelerle kadının kınandığı ve tahkir edildiği düşüncesine kapılabilir. Ya da erkeğe göre kadının, akli yetenek ve yeterlilik bakımından daha aşağı ve zayıf bir durumda olduğu kanaatine sahip olabilir

. Zahiri manada anlaşıldığı şekliyle gerçekten Hz. Peygamber (s.a.v), kadınların zihni ve biyolojik yapısıyla ilgili böyle bir tespiti mi anlatmak istemiştir? Yine Hz. Peygamber (s.a.v) kadının aşağılanmasını çağrıştıracak sözler sarfetmiş midir? Buna benzer bir çok sorular sorulabilir.

Bu durumda ilk önce İslamda kadının yerini belirtmek gerekmektedir: İslam dini, gerek İslam öncesi Arap toplumundaki dini anlayış ve gerekse yerleşmiş örf ve adetlere nisbetle kadının sosyal, ekonomik ve hukuki konumunda önemli değişiklikler yapmıştır. Kur'an, insan olması bakımından kadını erkekle eşit bir varlık olarak kabul eder.

 Allah insanları daha huzurlu ve mutlu bir hayat sürmeleri için çift yaratmıştır

(Nisa: 4/1; Rum: 50/21). İslamda ilk kadın tarafından işlenen ve erkeğin de işlemesine sebep olunan asli günah anlayışı yoktur. Kur'an-ı Kerim, Hz. Adem ile Havvanın şeytan tarafından müştereken kandırıldığından bahseder

 (Bakara: 2/34-36; Taha: 20/121). İslamda, Hıristiyanlıkta olduğu gibi ilk günah anlayışına dayanan kadın karşıtı bir söylem yoktur. Erkek olsun, kadın olsun her doğan kişi günahsız doğar, sonradan işlediği fiiller sebebiyle sorumlu olur. Kur'an-ı Kerimde gerek yaratılış, gerekse hak ve sorumluluklar yönünden erkeklerle eşit konumda olan bir kadın portresi çizilmektedir. Kadın Allahın kulu olması bakımından erkekle eşit seviyededir; dini hak ve sorumlulukları da aynı düzeydedir

 (Al-i İmran: 3/195, Tevbe: 9/71). Hz. Peygamber (s.a.v)'in kadınlara yönelik sözleri ve uygulamaları Kur'anın çizdiği bu çerçeveye uygundur. Onun şahsında kadınlar her zaman meseleleriyle ilgilenen, eşleriyle olan anlaşmazlıklarında ara buluculuk yapan, haklarını koruyan, erkeklere eşlerine iyi davranmalarını öğütleyen ve kendi yaşayışıyla da buna örnek olan bir dost ve hami bulmuşlardır.

Hz. Peygember (s.a.v) döneminde kadınların Mescid-i Nebevide aktif bir dini hayatından bahsedilebilir. Sahâbî kadınların gerek günlük namazlara gerekse cuma ve bayram namazlarına katıldıkları bilinmektedir. Resul-i Ekrem (s.a.v)'in bu iştiraki teşvik ettiği, hatta mazeretleri sebebiyle namaz kılamayacak durumda olanların bile bayram namazlarında cemaatin gerisinde durup tekbirlere katılmalarını istediği kaydedilmektedir. Resulullahın zaman zaman erkekler bölümünü geçip kadınların yanına gittiği ve onlara ayrıca dini bilgiler verdiği de olmuştur. Bu ise kadınların cemaate iştirakinin az sayıda olmadığını göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Kadının İslam tarihi içindeki konumunun belirlenmesinde hukuki hükümlerin önemli bir payının olduğu şüphesizdir. Konuyla ilgili çağdaş araştırmalarda da bu hükümler geniş bir şekilde incelenmiştir. Dolayısıyla burada, fıkıh kitaplarının ve uygulamanın ışığında özellikle tartışılan ve kadının konumunu belirlemede esas olan hak (vucûb) ve fiil (eda) ehliyeti, bu çerçevede evlenme özgürlüğü, boşanma imkanı, aile reisliği, miras paylaşımı, yargılama hukukundaki durumu, şahitliği, kamu alanındaki yeri ve devlet başkanlığı konularındaki hukuki hükümler ele alınmıştır (M. Akif Aydın, Kadınî, DİA, XXIV, 86-94). Resulullah (s.a.v), konumuzla ilgili hadiste, kadınlara yönelik uyarı ve nasihat yapmasının yanı sıra kendisine cehennemliklerin çoğunun kadınlar olduğunun gösterildiğini bildirmiş ve bunun nedenini şöyle açıklamıştır: 1. Laneti çok yapmaları: Lanet etmek, bir kimsenin Allahın rahmetinden uzak olması, helak olması ve yok olması için beddua etmektir. Lanet, küfür gibi sözleri sıkça kullanmak haramdır. Hatta İmam Nevevi'ye göre bu tür şeyler büyük günahtır. Çünkü bunlara bulaşanlar, cehennemle tehdit edilmişlerdir. Hz. Peygamber (s.a.v) burada kadınların bedduayı çokça yaptıklarına vurgu yapmaktadır. Halbuki gerek kadın ve gerekse erkek olsun olur olmaz her yerde hemen beddua etmesi doğru bir davranış değildir. 2. Kocaya karşı nankörlük yapmaları: Hz. Peygamber (s.a.v) burada kocalarına karşı kötü davranan kadınlara yönelik işarette bulunmaktadır. 3. Sağlam bir adamın aklını çelmeleri: Hz. Peygamber (s.a.v) burada bu tür kadınların durumlarına işaret etmektedir. Hadiste söz edilen dini eksiklikten maksat; yapmakla emrolunduğu namaz, oruç, Kur'an okuma, Kabeyi tavaf gibi ibadetleri hayızlı olması münasebetiyle belirli bir süre yapamamasıdır. Bunları yapamadığı için, zahiri olarak, bunlardan elde edeceği sevaba nail olamama gibi bir durumla karşılaştığı görülmektedir. Halbuki hayız hali, kadının elinde olan bir durum da değildir. Çünkü bu durum, Allahın Ademin kızlarına yazdığı bir yazgıdır. Dolayısıyla kadın, hayız olduğunda Allahın emrine uyarak oruç tutmamaktadır. Yine bu emir doğrultusunda namaz kılmamaktadır, Kabeyi tavaf etmemektedir. Bununla birlikte Allahın emrine uyarak oruç tutamayan bir kadın; yolculuk nedeniyle ya da sonradan oruç tutabilecek durumda hastalığa düşen, gebelik gibi durumda kalıp da oruç tutamayıp kazaya bırakan kimselerden daha öncelikli bir durumdadır. Bu tür durumlarda bile oruç tutamamak mazeret sayıldığından dolayı kişi kınanmadığı ya da yerilmediği halde nasıl olur da hayız dolaysıyla oruç tutamayan ya da namaz kılamayan kadın kınanmış ya da tahkir edilmiş olabilir? Demek ki Hz. Peygamber (s.a.v) burada kadınların bu yönlerine sadece atıfta bulunmuştur. Yine hadiste sözkonusu edilen eksiklik, kişiden kişiye ve durumdan duruma göre değişkenlik de arzedebilir. Bu eksiklikler, erkeklerde de olabilir. Örneğin, kalp rahatsızlığı, şeker hastalığı, yüksek tansiyon, yaşlılık gibi durumlarda kişinin oruç tutamaması halinde bu yükümlülük fidye ile değiştirilmiştir. Bu tür durumlarda, gerek erkek olsun ve gerekse kadın olsun İslam dini hep kolaylaştırıcılığı ön plana çıkardığı için bu konularda onlara ruhsat tanımıştır. Bununla birlikte Nevevi ve daha bir çok alim, hayızlı bir kadına sevab verilemeyeceğini belirtmelerine rağmen (Nevevi, Şerhuíl-Müslim, 2/68), Buharinin şarihi olan Aynî hayızlı bir kadının namaz kılmasının haram kılındığını, hayızlı halde namaz kılmayan bir kadına haramı terk ettiğinden dolayı sevab verilmesi gerektiğini belirtmişlerdir (Aynî, Umdetu'l- Karî, 3/272). Akıl yönünden eksiklikten maksat ise; unutkanlık meselesidir. Çünkü gerek konumuzla ilgili hadiste ve gerekse Bakara: 2/282. ayette geçen iki kadının şahitliğinin bir erkeğe denklik, akli yetenek olarak değil de hafıza eksikliği kastedilmektedir. Eğer Peygamber (s.a.v) bu hadisiyle kadınların akıllarının eksik olduğunu kasdetmiş olsaydı hiç kendilerine danışır ve önerilerini kabul eder miydi? Mesela Hudeybiye antlaşmasından sonra ashabına kurbanlarını kesip tıraş olmalarını istemiş, ancak Mekkeye girip umre yapamamaktan hoşnutsuz olduklarından Hz. Peygamber (s.a.v)'in bu emrini duymazlıktan gelmiş ve yerlerinden kalkmamışlardı. Emir üç defa tekrar edildiği halde hiç kimse yerinden kalkmamıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v) yerinden kalkarak hanımı Ümmü Seleme'nin yanına gidip müslümanların kendisine davranışlarını ve emrini dinlemediklerini O'na anlatır. O'nu dinleyen Ümmü Seleme, kendisine: Ey Allahın Resulü! Sen onların bunu yapmasını istiyor musun? O halde dışarı çık, kurbanını kesinceye ve berberini çağırıp tıraş oluncaya kadar müslümanların hiçbirine bir kelime dahi söyleme dedi. Hz. Peygamber (s.a.v), Ümmü Selemeínin bu önerisini aynen uygulamış ve olumlu sonuç alınmıştır (Hasan İbrahim Hasan, İslam Tarihi, çev. İsmail Yiğit, Sadreddin Gümüş, İstanbul 1985, 1/172). Görüldüğü gibi bu olayda çok zor durumda kalmış olan Hz. Peygamber (s.a.v) bir kadına danışıyor ve önerisini aynen uyguluyor. Ama bilahare gelen kimi müslümanlar, kendi geleneklerini öne çıkararak Hz. Peygamber (s.a.v)'in ağzından: Kadınlara danışın ve önerilerinin tam aksini yapın şeklinde birtakım hadisler uydurmuşlarsa elbetteki İslam dini bu tür uydurma hadislerden beridir. Unutmanın üç sebebi vardır: a. Hafıza zafiyetinin sebep olduğu unutma. b. Umursamazlık ya da ilgi duymamanın sebep olduğu unutma. c. Kasden unutma. Kişi, bir şeyi unutmak ister; bunun için çabalar ve nihayet unutmak istediği şey zihninden silinir. Ayrıca: Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın olsun (Bakara: 2/282.) ayeti, vadeli borçlanma ve mali haklardan bahsedip yazı ve imzanın yaygın olmadığı bir dönemde geçerli olan şifahi şahitlikle ilgilidir. Yazı ve imzalı şahitliğin geçerli olduğu dönem ve durumlarda, mesela borçlanma, alım-satım, kira akdi gibi sözleşmeler yazılı hale getirilip kadın da bunu okuyup altına imza attığında şahitliğe konu teşkil eden olayda yanılma, unutma, şaşırma ihtimalleri ortadan kalkar. Bu ayet de bu anlamdaki şahitlikleri kapsamaz (Prof. Dr. Hayreddin Karaman, İslamda Kadın ve Aile, s. 87-88).

Leave Comments