Gözyaşı ve Zeytin Ağaçları



Bölüm 1: Rüzgarın Fısıltısı


Laila, Kudüs'ün eski sokaklarında koşarken etrafındaki taş duvarlara dokunmayı ihmal etmiyordu. Parmaklarının altında hissedilen pürüzlü taşlar, ona dedesinin anlattığı eski masalları hatırlatırdı. "Bu sokaklar," derdi dedesi Hasan, "asırlardır hikâyeler biriktirir, kızım. Her taşın bir sırrı, her köşenin bir duası vardır."


O gün gökyüzü gri bulutlarla kaplıydı. Laila'nın üzerinde, annesinin diktiği mavi bir elbise vardı. Henüz on iki yaşındaydı ama gözlerinde, yaşının çok ötesinde bir bilgelik saklıydı. Elindeki küçük zeytin tespihini sımsıkı tutuyordu. Bu tespih, dedesinden kalan tek hatıra idi. Dedesini bir yıl önce, zeytin hasadı sırasında kaybetmişlerdi. Dedesinin dediğine göre, "Bir Filistinlinin kalbi, bir zeytin ağacının kökleri kadar derindir." Laila, bu sözleri her hatırladığında içi hem ısınır hem de sızlardı.


Sokağın köşesinden döndüğünde en yakın arkadaşı Yusef onu bekliyordu. Yusef, Laila'dan bir yaş büyüktü ve her zaman onu korumaya çalışırdı. "Geç kaldın!" diye seslendi. Laila gülerek omuz silkti. "Dedenin ağaçlarına uğradım. Biraz huzur aradım."


Yusef, derin bir nefes aldı. "Keşke huzur sadece ağaçların altında bulunsa... Ama etrafta neler olduğunu görmüyor musun?" Laila, Yusef'in baktığı yöne döndü. Uzakta, askeri araçlar geçiyordu. Her geçen gün artan devriyeler, kasabanın üzerinde kara bir bulut gibi dolanıyordu. Ama çocuklar, oyun oynamaktan, umut kurmaktan vazgeçmiyordu.


"Babam diyor ki bir gün özgür olacağız," dedi Yusef. Laila başını salladı. "Ben de dedemin söylediği gibi düşünüyorum: Gök ne kadar kararsa kararsın, bir yerden mutlaka bir ışık sızar."


Birlikte eski bir zeytin ağacının altına oturdular. Yusef cebinden ufalanmış bir kağıt çıkardı. "Bak, bir harita çizdim. Burası bizim gizli geçidimiz olacak. Eğer bir gün... eğer bir gün gitmemiz gerekirse..." Sesi titredi. Laila kağıda baktı. Harita, kasabanın sokaklarından geçip şehrin dışına uzanıyordu. Birkaç nokta işaretlenmişti: "Dedenin Zeytinliği", "Gizli Duvar", "Güvenli Yer"...


Laila, haritayı katladı ve dikkatle cebine koydu. "Belki de bir gün kullanmayız. Belki de bu sokaklarda hep koşarız."


Yusef gülümsedi ama gözlerinde bir gölge gezindi. Gökyüzü daha da karardı. Birden uzaklardan bir patlama sesi duyuldu. Çocuklar irkildi. Laila'nın kalbi hızla çarpmaya başladı. "Koş!" diye bağırdı Yusef. Ellerini sıkıca tutup birlikte koşmaya başladılar. Ayaklarının altındaki taşlar, sanki her adımlarında onlara bir şeyler fısıldıyordu: Direnin... Umut edin... Vazgeçmeyin...


Ve Laila, elindeki tespihi daha sıkı tuttu. Her boncuk, bir duanın, bir dileğin yankısıydı. Ne olursa olsun, dedesinin sözünü unutmayacaktı: "Bir Filistinlinin kalbi, bir zeytin ağacının kökleri kadar derindir."



---


Bölüm 2: Kırık Camlar ve Kırılmaz Umutlar


Gece çökmüş, kasaba karanlığın içinde sessizliğe gömülmüştü. Ama bu sessizlik huzurdan değil, korkudan doğmuştu. Laila ve Yusef, nefes nefese evlerinin arka bahçesine vardılar. Laila'nın annesi onları kapıda bekliyordu. "Neredeydiniz? Delirdiniz mi siz?" diye çıkıştı. Laila cevap vermeden annesine sarıldı. Yusef başını eğdi. "Üzgünüz teyze..."


Annesi, gözlerinde kaygı ve sevgi karışımı bir ifadeyle ikisini de içeri çekti. "Dışarısı güvenli değil, çocuklar... Sokaklar... artık eskisi gibi değil."


O gece Laila yatağında bir türlü uyuyamadı. Tavanı izlerken, dışarıdan gelen uzaktaki silah sesleri ona bir masalın karanlık sayfalarını anımsatıyordu. Dedesinin sesi kulaklarında yankılandı: "Her gecenin bir sabahı vardır kızım. Sabretmek, Filistin toprağında yetişen bir zeytin kadar vakur olmayı gerektirir."


Sabah olduğunda Laila, pencerenin kenarında oturmuş, sokaktan geçen insanları izliyordu. Çoğu başını öne eğmiş, aceleyle yürüyordu. Ama aralarında bir grup çocuk, eski bir top bulmuş, oyuna başlamıştı. Laila, yüzünde bir tebessüm belirdi. Korku ne kadar hüküm sürerse sürsün, çocuklar umut etmeyi bırakmıyordu.


O gün kasabanın meydanında bir duyuru yapıldı. Askerler, evlerin bir kısmının boşaltılacağını söylüyordu. Kalabalık arasında Laila'nın babası Ömer de vardı. Yumrukları sıkılı, gözleri alev alevdi. "Bu bizim evimiz! Nereye gideceğiz? Çocuklarım nerede uyuyacak?" diye bağırdı. Bir asker ona sert bir bakış fırlattı. "Emir yukarıdan. Direnirseniz sonuçlarına katlanırsınız."


Laila olanları duyunca Yusef'le buluştu. "Bizi evimizden atamazlar!" diye hiddetlendi. Yusef gözlerini yere indirdi. "Belki de... belki de o haritayı kullanmamız gerek." Laila bir an durdu. İçinde bir korku dalgası yükseldi. Evleri, eşyaları... dedesinin ona bıraktığı eski kitaplar, annesinin elleriyle ördüğü battaniyeler... Hepsi geride mi kalacaktı?


Ama sonra dedesinin sözleri bir kez daha zihnine düştü. "Bir toprak insanın yüreğinde taşınırsa, onu kimse elinden alamaz." Laila derin bir nefes aldı. "Gerekirse taşırız. Yüreğimizde taşırız. Ama gitmeden önce... bir kez daha dedemin zeytinliğine gideceğim. Orası... orası bana güç veriyor."


Yusef başını salladı. "Ben de seninleyim."


Ve böylece, iki çocuk güneşin batmaya başladığı saatlerde, umutla ve korkuyla karışık duygular içinde, zeytin ağaçlarının gölgesine doğru yola çıktı. Her adımları, toprağın derinliklerinde yankılanıyor, geçmişin hikayeleriyle geleceğin belirsizliği birbirine karışıyordu.



---


Bölüm 3: Köklerdeki Direniş


Zeytinlik, her zaman bir huzur yuvası olmuştu. Ancak bu gece, bir farklılık vardı. Laila ve Yusef, dedesinin en sevdiği ağacın altına oturduğunda, ağacın dalları sanki onlara bir şey anlatmak ister gibi rüzgârda hışırdamaya başladı. Laila, gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Zeytin ağaçları ona hep güç vermişti, ama bu sefer kalbinde bir burukluk vardı. Bu toprakların öylesine derinlerine kök salmıştı ki, her dalın rüzgârda salınışı, onu geçmişe, kaybolan zamanlara götürüyordu.


Bir süre sessiz kaldılar. Yusef, başını kaldırarak gökyüzüne baktı. "Bize ne olacak?" diye sordu. Laila, gözlerini açtı. "Bize bir şey olmayacak. Biz burada kalacağız. Zeytinlikten, dedemden aldığımız gücüyle, Filistin'e sahip çıkacağız."


Birden, kasabadan gelen bir grup asker sesleri duyuldu. Yusef ve Laila birbirlerine baktılar. Askerler kasabaya yaklaşırken, çocuklar ne yapacaklarını bilemeden bir an hareketsiz kaldılar. Laila, derin bir nefes aldı ve Yusef'e bakarak, "Bu toprağın geleceği bizim ellerimizde. Bizim yüreğimizde..." dedi.


Gözlerinde kararlı bir ışıltı vardı. Askerler yaklaşırken, çocuklar korkmadan, toprağın kokusunu içlerine çekerek bir adım daha attılar. Filistin'in direnişi, onların kalplerinde sonsuza dek sürecekti.


Ve Filistin, tıpkı zeytin ağaçları gibi, köklerinde bir direnişi yaşatmaya devam edecekti...



---


SON


İslam'da Anti Kültür
Tağut Nedir?
 

Comments

No comments made yet. Be the first to submit a comment
Already Registered? Login Here
Friday, 14 March 2025