Mu'tezile, Neccariye ve Cehmiye'ye göre kabir azabı ve Münker ve Nekir'in sorgulaması, aklın kabullenemeyeceği şeylerdir. Çünkü eğer kişi azap görecekse, ya ruhu olmadan et ve kemiğiyle azap görecek, ya da Allah Teâlâ kendisine ruh verecek ve böyle azap edecektir. Ruh olmadan et, acı çekmeyeceği için ete, içinde ruh olmadan azap etmesi mümkün değildir. Ruh verip ona azap etmesi de mümkün değildir. Çünkü bu sefer ikinci bir ölüme ihtiyaç duyacaktır. Bu da caiz değildir. Zira Allah Teâlâ, "Her nefis ölümü tadacaktır" diye buyurarak, onların ölümü ancak bir kere tadacaklarını haber vermiştir. Çünkü ayetteki 'küllü' lafza eşyaların genelinin bir kere manasını gerektirmektedir. Nitekim bir kimse, "Evleneceğim her kadın boştur" derse, bütün kadınları kastetmiş olur. Onlardan evleneceği herhangi birisi evlendikten sonra boşanmış olurlar. Bu boşanmadan sonra evleneceği kadın ise boş sayılmaz. Yukarıda sıralanan iki seçeneğin mümkün olamayacağı ortaya çıkınca geriye, kabir azabının olmayacağı anlamına gelen üçüncü seçeneğin mümkün olduğu belli olur.
Ehl-i sünnet vel-Cemaat'e göre kabir azabı, Münker ve Nekir'in suali, mü'min olsun kâfir olsun mezarın ölüyü sıkıştırması gerçektir. Kabir azabı çekenin cezası kıyamete kadar devam eder.
Peygamberimizin hürmetine Ramazan ayında bazı kişilere kabir azabı uygulanmaz. Bu kişiler hayatta olsalardı dahi, Allah Teâlâ elçisinin yüzü suyu hürmetine onlara azap etmezdi. Aynı durum kabirde de geçerlidir. Dünyada ceset ve ruh bir bütün olarak bir arada iken, ölümle birlikte ruh bedenden ayrılsa da, ceset bu ayrılıktan acı duyabilir. Mü'minler kabir azabı konusunda iki gruba ayrılır. İtaat eden bir kul ise kabirde kendisine azap edilmez, ancak kabir onu sıkıştırır ve bu sıkışmanın korkusunu hisseder. Bu durum, kendisine verilen nimetlere şükretmediği için yaşanır. Fakat Allah'ın emirlerine karşı gelen bir mü'min ise hem kabir azabı görür hem de sıkıştırılır. Ancak Cuma günü ve gecesi bu azap kendisinden kaldırılır ve kıyamete kadar bir daha azap görmez. Cuma günü ve gecesi vefat edenlerse, bir saat azap görüp sıkıştırılır ve kıyamete kadar bir daha azap edilmezler.
Ruh mezarda cesetle birlikte kalır; ceset toprak olsa bile ruh yine onunla olur ve acı çeker. Peygamberimiz, Aişe'ye "Kabir seni sıkıştırdığında ve Münker-Nekir'in hesap soracağı esnada ne yapacaksın?" diye sormuş ve "Ya Hümeyra, kabrin mü'mini sıkıştırması, annenin çocuğunun ayağını sıkması gibidir," buyurmuştur. Hz. Ömer'e de, Münker ve Nekir'in sorgulama anını sormuş, Hz. Ömer ise "şu anki halimle, aklım yerinde olacak değil mi?" deyince Peygamberimiz "Evet" diyerek cevaplamıştır. Bunun üzerine Hz. Ömer, "O zaman çok fazla umursamıyorum," demiştir. Kabir azabının akli delillerinden biri de uyuyan kişinin ruhunun bedeniyle olan ilişkisine dayanır. Uyuyan kişi, ruhu cesediyle beraber olduğu için acı duyabilir ve rahatlayabilir; ölüm de uykunun bir kardeşi olarak, öldükten sonra da acı duyma veya rahatlama ihtimalini ortaya koyar.
Peygamberimize "Beden içinde ruh olmadığı halde kabirde nasıl acı hisseder?" diye sorulduğunda, "Dişte ruh olmadığında acı hissettiğin gibi acı hisseder," buyurmuştur. Bu, ruh bedenden ayrı olsa dahi, cesetle bitişik olduğu için acı duyulabileceğini göstermektedir.
Kişinin ruhu cesediyle birlikte olduğunda, ceset acı duyduğunda ruh da aynı acıyı hisseder. Kabir azabının hak olduğuna dair delillerden biri, Allah Teâlâ'nın "Onlara iki kez azap ederiz, sonra büyük azap için döndürülürler" ayetidir. Burada Allah Teâlâ, "iki kez" lafzıyla dünyadaki ve ahiretteki azabı kastetmiştir. Çünkü ayette "Büyük azap için döndürülürler" ifadesi, kıyametteki azaba döndürülmeyi işaret etmektedir. Yine Allah Teâlâ'nın "O ateş ki ona sabah ve akşam sunulurlar" ayeti de kabir azabının varlığına bir delil olarak gösterilmiştir. Ebu Hanife'nin oğlu Hammad'a, "Kabir azabı haktır" demesi üzerine Ebu Hanife, "Hangi delille bunu söylüyorsun?" diye sorar. Hammad, Allah Teâlâ'nın "Gerçek şu ki zulüm işlemeye şartlanmış olanları, öteki dünyadaki korkunç azaptan daha yakın bir azap beklemektedir, ama çoğu bunun farkında değil" ayetiyle kabir azabını kastettiğini açıklar.
- Peygamberimiz, kabir azabının nedenlerinden üçünü şöyle belirtmiştir: Gıybet, çekiştirme ve idrar. Özellikle idrardan korunmamız gerektiğini söylemiş ve kabir azabının çoğunlukla bu yüzden olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca Peygamberimiz, "Kabir cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur" buyurmuştur. Cennet bahçesi olan bir kabirde lezzet ve rahatlık bulunurken, cehennem çukuru olan bir kabir sıkıntı ve zorluk mekânıdır. Bu delillere göre, kabir azabı hak olup müminler için mümkün, kâfirler içinse zorunlu bir aşamadır.